Doktorluk Güzel Meslek…

Haber 61’den İsmet Eraydın’ın yazısı…

Cefası çok, vefası az…

İpte  cambaz gibisin.

Hafif   sallantı da  düşebilirsin.

Eğer birde acildeysen bu iş çok daha zor.

Geçen gün bir aile hekimi abimiz, polikliniğimiz de çalıştı.

On beş hastadan sonra yanıma geldi.Yüzü kızarmış,sinirleri zıplamıştı besbelli.

Yahu İsmet kardeşim siz burda nasıl çalışıyorsunuz dedi.Adam kafayı yer…

İnsan da hiç psikoloji kalmaz ,gecenin bir yarısında bir sürü insan “halsizim” diye  acile gelir mi? Gelenlerin çoğu hasta değil…

Ben tebessüm ettim.Zira en az 15 yıldır acillerde çalışıyordum.

Acili çekilmez hale koyan acil olmayan vakalardı.

Birde başınıza ,acilden bihaber  bürokratlar koyulursa vay halinize.

Her gün, gereksiz savunmalar ve yazışmalarla uğraşmaktan dolayı mesleğinizden nefret edersiniz.

Düşünebiliyormusunuz uzmanlık imtihanında en yüksek puanları alanlar  artık labaratuarları  tercih  ediyor.İnsanla uğraşacağına ,kana,idrara bakarım diyor.

Haksızda sayılmazlar.Her gün can tehlikesi taşıyarak hastaneye gelmektense, içine girilmiş bu çetrefilli   yoldan çıkmak için uğraşmak en iyisi.

Hekimin hekimi anlamadığı bir ortamda halktan bir şey beklemek zaten lüks olur.

Tomoğrafiler ,Emarlar artık hasta yakını istedi diye çekiliyor.

Serumlar hasta isteğine bağlandı.Halkımız serumsuz iyileşmiyor.

Doktorlar noter makamı,işe gitmemek ve okula gitmemek için “rapor” istenmesi  çok doğal  oluyor.

Bir sürü meşakkate  rağmen hekimlik mesleğinin ayrı bir tadı var.Cumartesi nöbetimde, hiç tanımadığım bir adam, bahçecikte  kahvede yere yığılıyor.112 gittiğinde ölmüş.

Bize getiriliyor.

Solunum yok, nabız yok.Arkdaşlarla bir hummalı çalışmaya girişiyoruz.

Bir can savaşı yaşanıyor,Bismillah deyip başlıyoruz.

Bir arkadaş kalp masajı yaparken diğeri soluk borusuna entübasyon tüpü takmaya çalışıyor.

Hemşire hanım damar yolu açıp, ilaçların gitmesi için yol buluyor.

Hasataya “elektroşok” yapıyoruz.Gözlerimiz monitörde,dudaklarımızda dualar var.

Allahım,hadi, geri gelsin diye yalvarıyoruz.

Monitörde duyduğumuz kalp sesiyle”dıt,dıt,dıt”  heyecanlanıyoruz.

Emin olmak için elimizle  hastanın nabzına bakıyoruz.

Tüm personel sanki kendi kardeşleri geri gelmiş  gibi seviniyoruz.

“Kim bir insanın hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış olur”  ayetinin sırrına vakıf oluyoruz.

Artık o gün duyacağımız bütün hakaretler,küfürler,”siz öldürülmayi hak ediyorsunuz “sözlerini unutuyoruz.

Bizler haşa” yaratıcı “değiliz.Öyle bir yeteneğimiz olsa ilkin kendimize bunları uygularız.

Bizlerde aciz kullarız.Babam iki ay önce yanıbaşımda öldü.Hiç bir şey yapamadım.Dua  okuyup, göz yaşı döktüm.Allah rahmet eylesin.

Doktorun şah damarına bıçağı bastırıpta ,”babam ölürse sen de ölürsün “demek,  imansızlıktan başka bir şey değildir.Öyle bir yeteniğin varsa buyur sen dirilt babanı, haşa…

Maalesef sevginin ,saygının bittiği ,hoşgörünün sadece sözlerde kaldığı bir dönemden  geçiyoruz. Sağlık sisteminin bu gidişi iyi değil…Bakmayın siz her yerde yükselen koca   koca hastanelere…Kalifiye insanın olmadığı her mekan boş sayılır.Kalifiye sağlıkçılarda   mutsuz kişilerden oluşturulamaz.Çünkü hasta karşısında robot görmek istemez.

Her zaman içten gülen yüzlere ihtiyaç var. (Kaynak)

 

Twitter’dan takip için tıklayınız…

İLGİLİ YAZILAR

10,259BeğenenlerBeğen
11,061TakipçilerTakip Et
8,931TakipçilerTakip Et

TUS’da Başarının Yol Haritası

Hayatta attığın her adım sana özel olmalı Sen gülmelisin hayatına Sen tutmalısın yüreğinde geleceğini Hüzün de neymiş , ne işe yarar ki? Ben yapamam diyerek, ne kadar adım...